“Karanlığa küfretmektense bir mum da sen yak”

29 Ocak 2008 Salı

Birbirimizi karaladığımız müddetçe

Türkiye'de yaşayan bizler neyin peşinde olduğumuzu bilerek mi yaşıyoruz? En azından aynı ülkenin insanı olduğunu kabul ettiğimiz halde kendimize hasım saydığımız, bu yüzden de kayba uğramasını istediğimiz birileri varsa ve biz onların kayba uğramasını temin etmek üzere harekete geçmişsek, varacağımız sonuçtan kârlı çıkanın kendimiz olmayacağını fark edecek bilinçte miyiz? Ne yazık ki, hayır. Bilinç düzeyimiz iki şeyi irtibatlandırabilecek dereceye yükselmemiştir.

İki şey: Türkiye için iyi olan Türkler için de iyi olmak zorundadır, vice versa. Bir şey nasıl Türkler için iyi, Türkiye için kötü olamazsa; Türkiye için iyi, Türkler için kötü olamaz. Bizlerin böylesi bir tutarlılık bilincinden mahrum kalışı toplumdaki ahlâk çöküşüne de hız veriyor. Ahlâkî çöküş, şahsi hesabımızın içine bütün Türkleri değil de, bir kısım Türkleri; bütün Türkiye'yi değil de Türkiye'nin bir kısmını dahil edişimizle akla sığmaz boyutlara uzanıyor.

Bilinçsizliğimiz bilgisizliğimizin yavrusudur. 1980 öncesinde Sovyetler Birliği'nin dünya güçler dengesine tesir edebilecek mikyasta büyük bir unsur olduğu zannına kapılacak kadar koyu bir bilgisizlik ve aymazlık içindeydik. Doğu Avrupa'yı, İç Asya'yı nüfuzu altında tutan Sovyet gücünün etkisini Türkiye'yi de içine alacak ölçüde genişleteceği düşüncesini taşıyorduk. Bu düşünce bazılarımızda beklenti halini almıştı. Böyle özetlemekten başka çare bulamadığımız doğrultudaki eğilimler 1980 öncesinde Türkiye'deki siyasi öbekler arasında bir "pro-sovyetikleşme" yarışı başlattı. Bilhassa solculukla münteşir öbekler bir yandan kendilerinin Sovyet yanlısı oldukları hususunda birinciliği elde tuttuklarını kanıtlamaya, diğer yandan da Sovyetlerin Türkiye'deki öbekler arasında en çok kendilerine destek verdiğine herkesi inandırmaya çabalıyorlardı. Çabalarının sonuç hasıl etmesi için uyguladıkları propaganda tarzı da kendilerinden başka herkesi karalamaya dönüktü. Yani fasılasız bir gayret göstererek filâncaların niçin "pro-sovyetik" olamayacaklarını ortaya çıkarmaya uğraştılar.

Berlin duvarı yıkıldı, Sovyetler Birliği dağıldı; ama Türklerin bilgisizliği ve bilinçsizliği bâki kaldı. Türkler "tek kutuplu dünya" dolmasını kolayca yuttular. Dolayısıyla artık Amerikancılık moda. Günümüzde Türklerin laik kesimi Amerika'nın Türk "irticacılara" tokat atması halinde işlerinin düzene gireceğini, içlerinin ferahlayacağını düşünüyor. Buna mukabil Atlantik ötesinden demokrasi himmeti umarak başörtüsü serbestisi kazanabileceğini düşünen Türkler de Amerika'nın Türk "Jakobenlere" sıkı bir sille aşk etmesi halinde önlerindeki engellerin kalkacağını, yüreğindeki buzların eriyeceğini umuyor. Hiç kimse vuran Amerika olduğu taktirde hangi Türk tokat yerse yesin mutlaka öbür Türk'ün de canının yanacağını akıl edemiyor. Hâlâ Türklerin Türkleri karalaması devam ediyor. Türkiye'nin işleri Türklerden sorulur denilemiyor. Her Türkün maruz kaldığı kötü muamelenin Türkiye'ye karşı işlenmiş bir suç olduğu fikrine yakınlık duyulmuyor.

İsmet ÖZEL

Kaynak: ismetozel.org

Hiç yorum yok: