“Karanlığa küfretmektense bir mum da sen yak”

27 Mart 2008 Perşembe

Bekamız ve Milliyetçi Hareket

Milliyetin iki esası vardır; birisi psikolojik, diğeri sosyolojiktir. Napolyon, Korsikalıdır. Gençliğinde Fransa’ya karşı ayrılıkçı hareketlere katılmış; hatta onu ordusuna alması için Osmanlı’ya başvurmuştur. Kesinlikle Fransız değildir; büyük bir ihtimalle Arap yahut İtalyan’dır. Sonradan kendisini Fransız kabul etmiştir; kimsenin ona "Sen Fransız değilsin" demeye hakkı yoktur. Stalin, Hıristiyan Gürcülerdendir; fakat kızına "Svetlana" adını koyacak kadar Rusluğu benimsemiştir. Oğuz Han’ın torunu "Ben Türk değilim" diyorsa, hiç kimse "Sen Türksün" diye onu zorlayamaz. Ama genellikle psikolojik boyut, aidiyet şuuruna temel oluşturan sosyolojik boyuta bağlıdır.

Batı’da amaç itibarıyla iki türlü bilim vardır; birine saf veya katıksız bilim (rein wissenschaft), diğerine politik gayeli bilimler (politische wissenschaft) denir. Sosyal bilimler söz konusu olduğunda farklı amaçlı bu temayüllerin sınırlarını çizmek hemen hemen imkânsızdır. Saf bilimler bir art niyet taşımadan yapılır; hasbidir; merak saikine dayanır. Politik amaçlı bilimlerin ise doğru olmaları gerekmez; üretenin menfaatine hizmet etmesi asıldır. Son dönemimize bu açıdan bakınca çok ilginç hususlarla karşılaşıyoruz. Mesela 1990’lı yıllara kadar Avrupa’nın çeşitli üniversitelerinde Kürtlerin tarihi, sosyal yapısı, dili hakkında dokuz yüz civarında doktora tezi yapılmıştır. Bu tezlerin yüzde 93’ten fazlasının Rus ve Ermeniler tarafından yapılması bizleri düşündürmelidir. Akdeniz’e inmek isteyen Rusya, önünde duvar misali duran Türkiye’yi parçalamak için her yolu deniyordu. Ermenilerin Doğu Anadolu’ya dair iddiaları da herkesin malumudur. Sovyet Rusya’nın çatırdamasıyla rahat bir nefes alan Avrupa ülkeleri, Ortadoğu’ya yerleşme hesapları yapmaya başladılar. Onların önündeki en büyük engel de Türkiye idi. Tehir edilmiş mesele kabul ettikleri hesaplarını bir kez daha öne çıkardılar. Dünyanın meşhur ansiklopedileri kabul edilen Larousse, Britannica ve Brochaus’a bakınca ülkemiz hakkındaki niyetlerini açıkça görüyoruz. Bu ansiklopedilerin 1950’li yıllara kadar olan baskılarında Kürtlerin ya Turanî bir kavim yahut da Türklerin bir boyu olduğu yazılıdır. Fakat daha sonraki baskılarda Kürtlerden ayrı bir millet olarak söz edilmeye başlanmıştır.

Ülkemizde hiçbir parti netameli hale gelmiş konulara bulaşmak istemez; süper devletlerin gücünü, kaybedecekleri oyu hesap ederler. Sıradan bir Kürt vatandaşı haklı olarak tarihini bilmek ister. Terör örgütü söylendiği gibi bir kurtuluş savaşı veriyorsa yanında yer almamakla yanlış yolda mıyım, sorusunu kendisine sorar. Bu karmaşıklığı gidermek için Kürtlerin tarihine dair ana kaynakları yorum yapmadan ortaya koymak gerekir ki okuyup kararlarını kendileri versinler.

Balkanlarda araştırmalar yapan kıymetli bir doçent, yakınlarda izlediğim bir söyleşisinde "Gora Türkleri" hakkında kitap yazdığını; Goralıların köken olarak Peçeneklere dayandığını söyledi. Herhalde eski tarihimizle pek fazla meşgul olmamış. Gorlar, Hunların en büyük boyudur. İbn-i Haldun Mukaddime’sinde uzun uzun Gorlardan bahseder. 1590 yılında yazılan Şerefname’de Gorların Kürt oldukları belirtilir. Fatih’in müderrislerinden Molla Gürani (Goranî)’ye bu lakap Kürtlerin en büyük kolu olan Gorlara mensup olmasından dolayı verilmiştir. Kürtlerin menşeini ele alan ve kendisi Kürtlerin meşhur müderrislerinden olan İdris-i Bitlisî Hazretleri de "Heşt Bihişt" adlı eserinde Kürtlerin Turanî olduğunu belirtir.

Kimsenin kimseye milliyet tayin etmeye hakkı yoktur. Herkes kendi kararını kendisi vermelidir. Ancak kararın verilmesi için gerekli zemini araştırmacılar hazırlar. Bunun için, Kürtlerin tarihine dair ana kaynaklar tercüme edilip ortaya konmalıdır. Şerefname, Heşt Bihişt, Yenisey Abidelerindeki "Ben Kürt beyi Alp Urunga" diye başlayan bölüm tercüme edilmelidir. Eski tarihimizin ana kaynağı olan De Groot’un "Die Hunnen" kitabını, Lui Matsui’nin, Rasonyi’nin, Fritz’in eserlerini dilimize kazandıralım. Nasıl ki Batı Türklerinde Kayıhan, Oğuzhan adları kullanılıyorsa Doğu Türklerinde Kürt kelimesinin çocuklara ad olarak verildiğini bilelim. Bunları yapmak bir insanın gücünü aşar; ekip gerektirir.

Genellikle partiler için iktidar amaçtır; fakat Milliyetçi Hareket bakımından araçtır; asıl olan vatan ve millettir. Maliyeti ne olursa olsun emperyalizme göğüs germek onun görevidir; varlık sebebidir. Kimsenin kimseye güveninin kalmadığı bir ortamda yaşıyoruz. Bunun için yapılacak çalışmalarda karşılıklı sayfalarda orijinal ve tercüme birlikte yer almalıdır. Buna inanmıyorum denemez. Bu gerçeklere rağmen de bir kimse "Ben Türk değilim" derse, ona bir şey yapılamaz; sadece saygı gösterilir. Fakat sözünü ettiğimiz yolla büyük kitlelerin aldatılmasının önüne geçilecektir.

Mehmet NİYAZİ / haberakademi