“Karanlığa küfretmektense bir mum da sen yak”

11 Şubat 2008 Pazartesi

İslami Kökten Dünyevileşme

Her yeni isteği ve her aykırılığı mutlak ilerlemeci ve özgürlükçü bir değişim göstergesi olarak benimsemek, artık sadece çağdaş cahiliye erbabının saplantısı değil. Günümüzün nice muhafazakârı, bu gidişin kendi özgürlük alanını da genişletebileceği vehmi içinde inanç ve yaşayışına en aykırı alışkanlıklara dahi hoşgörü ile bakmakta veya öyle bir izlenim vermeye özen göstermektedir.

Bu durumu ‘Hudeybiye Şartları’ ile benzerlik kurarak açıklamak zor.

Orada Hazret-i Peygamber’in Mekke’li müşriklerle vardığı uzlaşma, Müslümanlar için çok ağır görünmesine rağmen bir ‘seçenek’ olarak düşman tarafından tanınmayı kesinleştiriyordu.

Burada ise uzlaşma için taviz verme durumundan çok, derinden derine çirkinliklerin olağanlaşmasına katılma süreci var.

Nasıl mı?

Ben inancımın gereklerini hakkıyla yaşayabilmek için özgürlük mü istiyorum, öyleyse inanış ve yaşayışıma aykırı tercihleri olanların da aynı taleplerini haklı bulmalıyım.

Öyleyse başörtülü olarak kızımı üniversiteye gönderebilmeyi istiyorsam, mini etekle de gelenlere karşı çıkamam.

Aşağı yukarı buradan başlayan gizli bir ‘aydınlanmacı’ eğilim Müslümanlığını ciddiye alan çevrelerin de bilinçaltına sinmek üzeredir.

Sırf başörtüsüne özgürlük umuduyla pek çok dindarın AB’ci rüyaya balıklama dalışlarını sorgularsak, ‘Aydınlanma Çağı’ denen ‘bütün insanlığı kökten dünyevileştirme’ aşısını aldıklarını görebiliriz. Böylece batının icat ettiği ve kilisenin yerine oturtmaya çalıştığı ‘Aydınlanma İnanışı’nın Müslüman toplumları da nasıl kuşattığını ölçebiliriz.

‘İlerlemeci iyimserlik’ kuruntusu, Müslümanlığını ciddiye alan insanların da pek çoğunun yüreğine düşen bir kurt gibi iğrenç ve sapkın aykırılıklara karşı bağışıklık sistemimizi kemirmektedir.

Bu, her Müslüman insanın mutlaka yaşatmak zorunda olduğu ‘ümit’ ile özdeş bir ‘iyimserlik’ duygusu ve hoşgörü derinliği değildir. Bu, ‘Aydınlanma Çağı’ ile patlatılan ‘ilerlemeci iyimserlik’ dalgasının herkes için iyilikler getireceği vehmidir. Sanki Beyaz Saray’lı ve Pentagon’lu egemenlik sapkınlarının ‘Amerika için iyi olan, bütün dünya için iyidir’ formülünü kendimize uyarlıyoruz:

‘Herkes için iyi olan özgürlük bizim için de iyidir.’

Öyleyse bize bir nebze açılım getirecek bir özgürlük, beraberliğinde meselâ eşcinselliği de meşrulaştırıyorsa ne gam!

Bu aslında ‘Aydınlanma Dini’ni benimsemek ve ‘insanlığın kökten dünyevileşmesi herkes için iyidir’ demek gibi değil midir?

Batının yarattığı uygarlığı kökten sorgulayan, yaşadığımız sürecin insani olmadığını savunan çevreler bile bu dalgaya kapılabiliyor.

Sözgelimi, dün eşcinsellik olgusundan midesi bulananlar bugün böyle beraberliklerin evlilik (!) ile noktalanabildiği toplumlardan gelen haberleri tiksinmeden, hatta merakla okuyabiliyorlar.

Bu, kökten batıcı şartlanma ile ‘ilerlemeci iyimserlik’ içinde erimektir... Belki Müslümanlığını ciddiye alanların henüz çok azı ‘ilerlemeci iyimserlik’ saplantısı içinde özgürlük çemberini aşırı ve aykırı tercihlere kadar genişletiyorlardır. Ancak pek çoğu, ölçüsüz aykırılıkları meşrulaştıran uygarlığın ürettiği, milletleri içeriden karıştırıp dağıtacak türden özgürlük çağrılarını pek kolayca kutsayabiliyorlar:

‘Aşağılık batı, her şeyi kötü yapıyor ama meselâ Kürt ırkçılığını ve ayrılıkçılığını saf ve helâl bir özgürlük tutkusu ile destekliyor...’

Tabii ki ‘Batının ürettiği her şey herkes için kötüdür’ diye bir çağrı yapıyor değilim. Sadece, ‘bütün insanlığı kökten dünyevileştirme’ savaşının en etkili silahı olan özgürlük söylemi karşısında Müslüman kişiliğimizle barışık biçimde sınırlarımızı nasıl belirleyeceğimize ilişkin sorumluluğumuzun temellerini arıyorum.


Ömer Lütfi METE / omerluftimete.com

Hiç yorum yok: