“Karanlığa küfretmektense bir mum da sen yak”

3 Şubat 2008 Pazar

Türkler, Kürtler, Kürtçüler, Pkk'lılar: İyi Dinleyin!..

Yazar: Zor bir ‘dönemeç’teyiz. Bu gün üstüne düşeni yapmayan hiç kimse, yarın boşuna ‘münafık gözyaşı’ dökmesin! Onun için ‘herkes’e ayrı ayrı seslenmek istiyorum.

Türkler!..

‘Müminler kardeştir!’ düsturunu aslâ unutmayın ve terk etmeyin.


Emin olun ki, biz inandıklarımızdan topyekûn vazgeçmedikçe veya PKK, Kürtleri Müslümanlıktan çıkarmadıkça veyahut da hep birlikte tarihimizden ve insanlığımızdan soyunmadıkça barış ve kardeşliğin imkânları tükenmiş olmayacaktır.

Kin ve nefret bizim şiârımız olamaz. Kin ve nefret sadece kan dâvâsı doğurur. ‘Kan dâvâları’ âşiret dayanışmasını kolaylaştırabilir, ama ‘milli’ bütünlüğe hizmet etmez.

Bu ‘fitne’yi meşrû yollarla defedeceğiz.

Her başı sıkıştıkça hukuk ve demokrasiyi ‘ayak bağı’ olarak görmek, tipik bir ‘üçüncü dünya’ alışkanlığıdır; kendimize yakıştırmamalıyız.

Bizim ‘gâile’ savuşturma geleneğimiz sabır ve dirâyetle yoğrulmuştur. Celâli isyanları ve Yeniçeri ayaklanmaları ile kaç asır uğraştığımızı düşünün!..

O ‘geleneğin’ bu günkü ‘kamusal’ karşılığı hukuk ve demokrasidir.

Hukuk ve demokrasi ‘zaman alıcı’dır; fakat, ardında ‘kapanmaz yaralar’ da bırakmaz.

Hukuk ve demokrasiyi ‘yetersiz’ görmek kendimize haksızlık ve kötülüktür.

Kürtler!..

Öncelikle, vatandaşlık ve ‘kardeşlik’ hukukuna bu güne kadar hep sâdık kalmış ‘sâde’ Kürtler’e; ama bilhassa aralarındaki ‘tuzu kuru beyaz Kürtler’e söylüyorum:

Niye sesiniz çıkmıyor?

Şâyet, gerçekten birlikte, barış ve kardeşlik içinde yaşamaktan yana iseniz daha fazla vakit kaybetmeden ayağa kalkın ve sesinizi yükseltin.

Deyin ki;

‘Ana dil ve benzer konularda, şu âna kadar yapılan ‘demokratik’ reformlarla sağlanan gelişmeler, Kürt gibi yaşamamıza da ‘adam gibi’ yaşamamıza da yeter; kendimizi millî bütünün ayrılmaz bir parçası olarak görüyor, üniter yapı içerisinde, eşit hak ve hürriyetlere sahip vatandaşlıktan başka her türlü tasavvuru reddediyoruz.’

Henüz vakit varken, ‘Kürtçü’lerle de PKK ile de aranıza, herkesi ikna edecek kadar bariz bir mesafe koyun.

Benim tavsiyem budur.

Aksi takdirde, bu suskunluğunuz, ya hepinizin ‘Kürtçü’lüğe meyilli olduğuna yorulacak ya da istemeseniz de o ‘taraf’da bulacaksınız kendinizi. ‘Yangın’ büyümeye devam ederse sadece ‘kuru’nun yanında ‘yaş’ yanmaz, belki ‘kuru’dan da çok ‘yaş’ yanar!

‘Kürtçü’ler!..

Hrant Dink, Diyarbakır Barosu’nun geçtiğimiz şubat ayında düzenlediği toplantıda ne söylemişdi size, hatırlıyor musunuz?

20 Şubat 2006 tarihli Bugün gazetesinden aynen aktarıyorum:

‘Korkuyorum. Çünkü tarihe baktığımızda 150 yıl önce yaşanan olayların öncesinde bugün meydana gelen olayların aynısı olmuş. Ermeniler Avrupa ve Rusya’ya güvendiler. Ama ortada kaldılar. Aman dikkat! Başkalarına güvenmek bir milletin sonu oldu. ‘ABD, Kuzey Irak’ta başardı, burada neden başaramasın?’ anlayışına kapılmamalı. Ne olursa olsun Kürt ve Türkler birlikte ve iç içe yaşamalı.’

İsterseniz Hrant Dink’e, ‘ne demek istediğini’ bir daha sorun. Söylediklerine kulak verin; çünkü o, kolektif bir tarihî hâfızanın ‘temsilcisi’ sıfatıyla konuşuyor. Sizin böyle bir ‘hâfıza’nız olmadı, iyi ki de olmadı; ama belki de ‘olmadığı’ için bu kadar vahim bir hesap hatâsı yapıyorsunuz.

Ana dilinizi ‘resmî dil’e çevirme ‘fetiş’inden vazgeçin. ‘Özel alan’da istediğiniz gibi kullanın, zaten kullanıyorsunuz; ama, bu çağda ve bu dünyada Kürtçe’ye tutunarak ayakta kalamazsınız. Lengüistik gelişimi, ‘tarihen’ eksik kalmış ve bundan sonra da tamamlanma şansı fazla olmayan bir dille ancak medeniyetin ‘periferi’sinde her bakımdan ‘ezik’ bir ‘azınlık’ meydana getirmiş olursunuz.

Yazık olur.

PKK’ya verdiğiniz dolaylı ve dolaysız destek gibi, bu konuda yaptıklarınızın da hiçbiri, bu ülkedeki Kürt varlığına kesinlikle hizmet etmiyor; mübalâğalı talepleriniz, olsa olsa Kürtler’in gün geçtikçe ve fiilen tecrid edilmesine yol açıyor.

Ferasetinizi toplayın ve öncelikle Türkçeyi iyi konuşmaya, iyi yazmaya bakın. Bana inanmıyorsanız eli ‘Türkçe’nin kalemini tutan Kürt asıllılara sorun.

Size yapılacak en büyük kötülük, çoğunuz farkında değilsiniz ama sizi Kürtçe’den değil, Türkçe’den mahrum etmektir. Türkçe, Türkler kadar, hattâ onlardan çok size lâzımdır. Unutmayın ki, Kürtçülüğü bile bu güne kadar daha çok Türkçe ile yaptınız.

Türkçe, Türk-İslâm coğrafyasının da Ön-Asya’nın da müşterek kültür ve medeniyet dilidir, bu bölgenin ‘lingua franca’sıdır.

İstanbul’da yaşayan bir milyona yakın Kürt, Türkçe bilmedikten sonra, isterse birkaç tane Avrupa dili bilsin, sizce nasıl bir ‘fert’ ve hayat standardına erişebilir?

Bunu sormak, Kürtçe’yi küçümsemek veyahut aşağılamak değildir.

Ben kendi köyümün ‘şive’sini Ankara’daki hayatımda nereye koyuyorsam Kürtçe’yi de sizin için oraya koyuyorum.

PKK’lılar!..

Sakın hatırınızdan çıkarmayın: Türkler için Ankara, İstanbul ve Erzurum ne ise Diyarbakır, Van, Şırnak, Hakkâri vs. de odur. Dün bir kere böyle idiyse bu gün bin kere böyledir!..

Sizinki hayâl bile değil, yalnızca ‘cinnet’...

10 - 15 yaşındaki çocuklara kan ve ölümü sevdirmeye çalışıyorsunuz, hayatı ve insanca yaşamayı küçümseyerek...

Ne uğruna?

Amerika, Araplar’a bırakmadığı ‘petrol’ü size mi bağışlayacak zannediyorsunuz?!.

Bilmelisiniz ki, ‘Batı’lılar sizi Taşnak çetelerinden, Kürtler’i de Ermeniler’den daha fazla seviyor değil... Hrant Dink’in de demek istediği bu idi: ‘Sizi daha kolay satarlar!’

Türkiye Cumhuriyeti’nin ‘ölü’sü bile gerektiğinde herkesle sizin pazarlığınızı yapabilir.

Siz Barzani ve Talabani ile dahi kendi pazarlığınızı olsun, yapabilir misiniz?

İhtiyacınız olan şey ‘konfederasyon’ değil sadece

Mustafa Çalık tarafından yazılan bu makale, 05 Nisan 2006 Çarşamba günü yayınlanan Bugün Gazetesindeki köşe yazısıdır.


Hiç yorum yok: